4/15/2015

BODRUM'DA BAHAR



Denizin köpüklendiği günler geride kalmıştı. Ağır yükünü göğe salan toprak artık daha sıcak, yeşili bürünmüş tepeler daha davetkar, insanlar ve hayvanlar daha canlıydı. Doğaya kan gelmiş ve içinde barındırdığı her şeyi sarhoş etmek için tüm güzelliğini sergilemeye başlamıştı.

Kışın olup biteni yavaş yavaş sokaklardan ve ruhlardan arınıyordu. Artık sular daha sakin akacak, yazın sıcağı bastırana kadar bu sakinliği herkes koruyacaktı.

Deniz kıyısında sakinliğini koruyamayan sadece oyuncu köpekler değildi tabi. İçi aşk ve heyecanla dolu ve birbirini merak eden gençler de manzaranın içinde meşk ediyordu. Onları izlemek çocuksu bir röntgencilik gibiydi. Zamana karşı direnen yaşlı duygular ile biraz kıskanç, biraz sevimsiz tavırlı insanlara karşı sonsuz bir yürekle, şevkle öpüşen çiftler, ilklerini yaşayan aşıklar, gönlüne bahar konmuş sonunu hep mutlu düşleyen bir sürü çocuktular aslında. Sevdiklerinin yokluğuyla cezalandırılmaktan korkacak kadar toydular. Kendilerini bir sevdaya hapsedecek kadar tecrübesiz yürekleri vardı. Cesurdular. Kavgalarını kimse yokmuş gibi ortaya koyacak, göz yaşlarını saklamayacak kadar cesur. Kolundan tutup kendine çekecek kadar da aşıktı erkekler. Gitme demek ölüm kalım meselesi değil, gurur hiç değildi. Keşfedecek güzelliklerden mahrum kalmak istemiyordu hiç biri. Yaz başlayacaktı, aşk mevsiminde kimse yalnızlıkla terbiye olamazdı.

Ve çocuklar. Onlar özgürleşmişti. Sırtlarında annelerinin zorla giydirdiği montlar olmadan daha rahat atıyorlardı taşı denize. Daha güçlenmiş ve palazlanmışlardı sanki. Suları sakinlemişti. Nasıl sakinleşmesin ki onlar değil miydi en yakın doğaya… Şimdi kucak açan annelerinden daha bereketli memeleri olan, müsemması daha yüksek, huyu daha sakin, azarı olmayan, elini tutmayan ve de tepesine tırmandıran koynunda oynuyorlardı.

Mutluluğun yüz ölçümü varsa onlar için dünya bile sınır değildi çünkü. sonsuz olan gökyüzü altında ve hatta içinde kuracakları tüm hayaller onların sınırsız gücünü ortaya koymak için güzel bir arenaydı.

Ağlamak mı? En güzel bu mevsimde ağlanırdı. Denize girmek ayaklarını sokmak isteyen bu güzel varlıkların havaya bırakacakları her bir çığlık çıplak gökyüzünde katlanarak çoğalıp en güzel kıvamı alacaktı. Kulakları zorlayan bu güzel sesin üzerine ne olabilirdi ki doğada. Kuş sesi mi? Dalga sesi mi? Köpek havlaması mı? Bir adamın küfürbaz konuşması mı? Tabi ki onlar ağlayacak, onlar çığlık atacak onlar bağıracaktı. Tahammülsüz hiç bir kulağa yer yoktu artık. Biz onların keşfetmek için geldiği dünyada misafir oluvermiştik çoktan.

Ve yabancılar. Daha önce görmedikleri ve gördükten sonra akıllarını zorlayan anlam vermekte güçlük çekecekleri bu uyumsuz ruh hallerini resmetmekle meşguller. Çekecekleri her kare fotoğraf, belki bir daha uğramayacakları bu şehri özlem ve hayretle anmalarına neden olacaktı.

Sahilde olup burada olup bitenin farkına varmayan tek insan da ağzındaki sigarayı dudaklarının arasında tutmaya çalışan, elindeki oltanın sırtında belli ki başka bir dünyaya dalan adamdı.  

Gözündeki gözlükten gözlerini nereye kenetlediği seçilmese de, başının dikine baktığında uçsuz bucaksız bir maviye değiyor olmalıydı. Orada ne var? Ne görüyordu ki yanında gezinen kumrunun farkında değildi? Balık avlamak için bir çabası olmadığı da kesindi. Bir olta ve bir somun ekmekle bir şeylerden kaçıyor olmalıydı. Dizinin dibinde duran bira şisesi yarısına kadar içilmiş. Ya birazdan hepsi bitecek ya da akşam bastırıncaya kadar ona eşlik eden tek şey o olacaktı.

Yakına demirlemiş tekneden gelen hafif meltemli kahkaları duymak zor değildi. Hele ki erken de olsa denize kendini atmış olan bir insanın kulaç sesleri ile gelen türküleri… Akşamı beklemeyen rakı sofrasına işaret ediyordu ezgiler. Çoban salata, mürekkep haşlama ve muhabbetiyle rengini alan bu rakı sofrasında kendi tuttuklarından çok balıkçıdan aldıkları balıklar sofraya konuluyor olmalıydı.

Yan masadan sızan nikotin kokusu arada içime dolan yosun kokusunu bastırsa da içimin rutubeti güneş görmemişti henüz.

Bahar gelmişti Bodrum’a çoktan. Her mevsim gibi içine doğacak, güneş sıcak nefesini üzerine verdikçe yürekleri yakacaktı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder