Kiminin, bir sır gibi tutkuyla bağlı olduğu, kiminin ise bir
özür gibi köşe bucak kaçtığı yalnızlık; benim beslendiğim, nefes aldığım,
özgür olduğum ve bir ben daha bulduğum keyif yanım. Benim bir parçam.
Kaçıp bir kumsala, güneşin çoktandır değmediği serin bir
sezlong bulup uzandım. Havada bulut ve nem, havada hemen önümde yatan kadının
teninden yayılan hindistan cevizli güneş kreminin aroması ve yağlı parmakları
arasında ateşi izmaritine değmiş sigarasından yayılan yanık kokusu.
Güneş fırsat buldukça bulutların arasından çıkıp gölgeyi
kesiyor, ancak ayaklarımı ısıtıcak kadar yer bulup sonra yeni bir bulutun
ardında kalıyor. Deniz üzerinde milyonlarca cam kırığı varmışcasına parlıyor,
minik dalgalar kıyıdaki taşların yerlerini değiştirecek kadar kuvvetlenmiş,
kışın coşacakları büyük fırtınlara hazırlık yapıyor… Rengi gri. Ya da grinin
bir tonu. Ama maviden cok uzaklaşmamış, henüz tadı kaçmamış.
Şemsiyeler kafalarına Sombrero takmış Meksikalılar gibi
başlarını sallıyor. Hava meltemli. Aklım her an başımdan kaçabilir. Göz
kapaklarımı yakan denizden gelen iyot ve dün gece uykumu kaçıranlar.
Şimdi bir ılgının altında iki sevgili gibi kenetlenip
yalnızlığımla gelip gidiyorum dünde. Göz kapakların kapanırken içine
doldurduğun o son nefesle dalarsın ya derine. Artık bir nefes kadar yakınım ben
de.
Yanlızlık, adını bile bilmediğim bir yabancıydı; Bugünlerde ise onunla beraber uyanıyoruz.
YanıtlaSil